Aile Planlaması

Aile planlaması, ailelerin istedikleri sayıda, istedikleri zamanda ve sağlıklı aralıklarla, bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları demektir. Aile planlamasının amacı, çok ve sık gebelikleri önlemek, çok ve sık doğumların anne ve çocuk sağlığına olan olumsuz etkilerini gidermek, istenmeyen gebeliklerde tehlikeli yollarla yapılan düşükleri önlemek, ailelere gebelikten korunmanın modern ve tibbi yollarını öğreterek ana sağlığı ve çocuk sağlığı düzeyini yükseltmektir.

1. Doğal Aile Planlaması Yöntemleri:

Türkiyede sağlık bakanlığının yapmış olduğu bir çalışmada 2003 yılında kadınların % 71'i modern veya geleneksel yöntemlerden birini kullanıyor,  % 29'u ise hiçbir yöntem kullanmıyor. Bir korunma yöntemi  kullananların % 42.5'i modern yöntemlerden birini kullanıyor. Modern yöntemler arasında % 4.7 i  doğum kontrol hapları, % 20.2 si Rahimiçi araç (Spiral) , % 10.8 'i kondom,  % 5.7'si  tüp ligasyonu, % 1.1 i ise diğer yöntemleri kullanıyor. Geleneksel yöntemlerden ise en sıklıkla % 26.4 ile geri çekme yöntemi kullanılıyor. Türkiye’deki Aile Planlaması yöntemlerini kullanma prevalansları hem toplam olarak hem de geleneksel/modern yöntemler olarak doğu Avrupa ülkeleri ile benzerlik göstermektedir. Yöntem dağılımına bakıldığında ise; Türkiye’deki geri çekme yöntemini kullanma oranı bölgedeki en yüksek değere sahip olmakla birlikte Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinde de bu yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. Batı Avrupa’da hormonal yöntemler, Kuzey Avrupa’da ise cerrahi  sterilizasyon yöntemleri daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

  • Takvim Yöntemi:
    Kadının gebe kalabileceği günlerin hesaplanarak, o günlerde cinsel ilişkide bulunulmaması şeklinde uygulanan bir yöntemdir. Kadının gebe kalabileceği günler yumurtalıklarından yumurtanın atıldığı ve canlı kaldığı süredir(12-24 saat). Spermler üç gün boyunca genital kanalda bekleyebilir ve yumurtlama sonrası ilk 12-24 saatte döllenmesi gereken yumurta hücresine ulaşıp onu dölleyerek gebeliği başlatabilirler. Dolayısıyla kadının gebeliğe en elverişli günleri yumurtlamanın olduğu gün ve bundan önceki üç gündür. Ancak her kadının adet düzeni farklıdır ve yumurtlamanın ne zaman olacağı belli olmaz. Yumurtanın atılmasını, hastalık ilaç kullanımı, yüksek ateş gibi olaylar etkileyebilir. Bu yöntemle istemeden gebe kalan kadınlara çok sık rastlanmaktadır. Etkili bir yöntem değildir. Bu nedenle bu günler içinde ya ilişkiden kaçınmak ya da tam koruyucu olmasa da prezervatif gibi gebeliği önleyecek bir yöntem kullanmak gerekir.
  • Geri Çekilme (Coitus İnterruptus) 
    Geri Çekme yöntemi cinsel ilişki sırasında tam ejekulasyon (boşalma) anı geldiğinde erkeğin penisini geri çekerek "dışarıya boşalmasına" verilen isim ve gebelikten korunma yöntemidir. Türkiye de çiftler arasında en sık kullanılan geleneksel korunma yöntemidir.  Geri çekme yöntemi tüm doğum kontrol yöntemleri arasında en başarısız olanıdır. Başarısızlığın en önemli nedeni orgazm ve ejekülasyon anında geri çekmenin çoğu zaman zor olması, ejekülasyondan önce gelen sıvı içinde sperm bulunması ve ejekülatın vajina dışına bulaşması durumunda nadiren de olsa spermlerin vajina içine girip ilerleyerek döllenmeyi gerçekleştirmeleridir.
  • Emzirmenin Uzatılması  (Laktasyonel amenore)
    Bu metod emzirme mekanizmasını kullanan bir korunma yöntemidir. Düzenli emzirme yapıldığı takdirde yumurtlama olasılığı düşüktür. Doğumdan sonraki ilk 6 ay içinde düzenli emzirme yapılırsa gebe kalma şansı % 2 oranındadır. Sonraki 6 ay içinde ise eğer emzirmeye devam edilirse ilk 6 ay kadar olmasa da yine bir miktar koruma sağlayabilir.
  • Vajinal Duş
    Vajinal duş, vajinal akıntı ya da diğer maddeleri( sperm gibi)  temizlemek için vajina içini basınçlı su ya da başka bir sıvı ile yıkamak anlamına gelir. Vajinal duş için kullanılan çeşitli parfümlü materyaller ya da ilaçlar da mevcuttur. Birçok kadın cinsel ilişkiden sonra vajeni su ile yıkamanın gebeliği önlediğine inanır. Bu tamamen etkisiz bir yöntemdir, çünkü erkeğin boşalması sırasında, spermler birkaç saniye içinde rahim içine geçebilirler.. Vajinal duş bir doğum kontrol yöntemi değildir ve gebelikten korunmak amacıyla asla kullanılmamalıdır .Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı  da koruyucu değildir. Yapılan vajinal duş kadının vajinadaki kimyasal dengesini bozarak enfeksiyonlara daha eğilimli hale gelmesine neden olur. Duş sırasında yeni mikroorganizmaların vajinaya girişine neden olabilir. Bu mikroplar rahim ağzı, rahim ve tüplere ulaşarak ciddi enfeksiyonlara neden olabilirler.

2. Bariyer Yöntemleri:

  • Spermisidler
    Vajinal köpükler kremler  ve fitiller sperme karşı fiziksel bir bariyer oluşturur ve bir spermisid genellikle nonoxynol-9 içerir. Bunlar diğer bariyer yöntemleri ile birlikte kullanılır ve her cinsel birleşme öncesi vajinaya yerleştirilir.
  • Kondom (Prezervatif)
    Kondom kullanımı , etkinliği çok daha az olan geri çekme dışında , geri dönüşü olan tek erkek korunma yöntemidir. Kondomlar aynı zamanda cinsel yoldan bulaşan hastalıkların riskini azaltır. Kondom penetrasyondan önce kullanılır: ucu ejekulatı biriktirmek için penisten 1 cm kadar sarkmalıdır. Her cinsel birleşmede yeni bir kondom kullanılmalıdır. Hatasız kullanımla 1 yıldaki gebelik oranı % 2 dir, fakat uygun olmayan kullanımda bu oran % 15-25 olabilir. Kondomun kaydırıcısının içinde bulunabilen veya vajinaya ayrıca yerleştirilen bir spermisid eklenmesi bu oranları daha da düşürebilir.
  • Diafram ve Servikal Kap
    Kubbe biçimli elastik çeperli serviksin  üzerine yerleştirilebilen bir kauçuk kap olan diafram, sperme karşı kadınların kullandığı bir bariyerdir. Diaframlar 5 cm den 10.5 cm ye kadar değişen çeşitli boyutlarda üretilir. Kullanmadan önce bir sağlık çalışanı tarafından rahatsızlık yaratmaması için jinekolojik muayene ile uygun diafram ölçüsü belirlenir. Doğumlardan sonra vajen boyutu değişebileceği için tekrar ölçü alınmalıdır. Diafram son cinsel birleşmeden sonra en az 8 saat yerinde kalmalıdır. Her birleşmeden önce diaframın kayma olasılığı göz önünde bulundurularak spermisidlerle birlikte kullanılmalıdır. İlk yılda gebelik oranları hatasız kullanımda yaklaşık % 6 iken düzensiz kullanımlarda bu oranlar % 16 olmaktadır.
    Serviks kepi diaframa benzer fakat daha küçük ve daha serttir.  Birkaç boyu vardır.  Serviks kepi  48 saat süresince yerinde kalabilir. Doğum yapmamış kadınlarda düzgün kullanımda gebelik oranları % 10 civarında iken doğum yapmış kadınlarda güvenli biçimde yerleştirmek zor olduğu için başarısızlık olasığı artmaktadır.

3. Hormonal Yöntemler:

  • Doğum Kontrol Hapları
    Doğum kontrol hapları içerdikleri  östrojen ve progesteron hormonu türevlerinin etkileriyle yumurtlama sürecini geçici olarak durduran ve bu şekilde gebeliği önleyen ilaçlardır. Ayrıca doğum kontrol hapları bulunan progesteron türevi madde rahim iç tabakasını inceltir ve embriyonun yerleşmesine elverişsiz hale getirir. Aynı madde rahimağzı salgısını koyulaştırarak spermlerin geçişini zorlaştırarak gebeliği engeller. Düzenli olarak kullanıldıklarında doğum kontrol haplarının koruyuculuk oranları % 100 e yakındır ve gebelik çok nadiren oluşur.

Kullanım Şekli: İlk kutunun ilk hapı adet kanamasının tercihan birinci veya ikinci günü  alınmalıdır. Koruyuculuk o ay hapların düzenli olarak kullanılacağı varsayılırsa hemen başlar. Kutunun içindeki ilaçlar 21 gün sonunda biter. Bir haftalık ara verilir ve  8. günde diğer kutuya başlanır. Ara verilen süre içerisinde genellikle kutunun bitiminden iki gün sonra adet kanaması gerçekleşir. Ve bir sonraki kutuya başlama zamanı genellikle adetin 4. veya 5. Gününe denk gelir. Adet kanamasının ne zaman gerçekleştiği önemli değildir. Haplar her günün belli bir zaman diliminde (sabah, öğlen, akşam veya gece yatarken) tok karnına alınır. Hapların aynı saatte alınması koşul olmamakla beraber hap alma alışkanlığını korumak açısından kadının belli bir saati belirlemesi ve günlük hapını bu saatte alması önerilir. İlacın günlük dozu unutulduğunda ertesi günü iki adet birden alınmalıdır. Bu durumda koruyuculuk oranı azalmaz. İlacın iki günlük dozu birden unutulduğunda o ay için koruma olmayabileceği düşünülmeli ve ek bir yöntem kullanılmalı ayrıca  ara kanama olabileceğide bilinmelidir.

Olumlu Etkileri: Doğum kontrol haplarını düzenli olarak kullanan kadınlar istenmeyen bir gebelikten korunma yanında, Adetlerin düzenli olmasını sağlarlar. Adet kanamasının miktarını azaltarak gereksiz kan kaybını önlerler. Demir eksikliği anemisi azalır.Adet öncesi gerginlik belirtilerini azaltırlar ve bu etkileriyle PMS hastalığında (adet öncesi gerginlik sendromu) tedavi amaçlı olarak kullanılırlar. Adet sancısı, doğum kontrol hapı kullananlarda daha az sıklıkla görülür. Hap kullanan kadınlarda akne (sivilce) ve tüylenme daha az sıklıkla görülür.  Uzun süreli doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda rahim kanseri ve yumurtalık kanseri görülme olasılığı % 50 azalır. Gebelik oluşma riskinin azalması dış gebelik ortaya çıkma riskinin de azalmasını sağlar.Yumurtlama süreci baskılandığından hap kullanan kadınlarda işlevsel yumurtalık kistleri de daha az görülür. Hap kullanan kadınlarda fibrokistik meme sorunu daha az görülür.Doğum kontrol hapları pelvik enfeksiyon gelişme riskini azaltırlar. Bir yıllık kullanımda pelvik enfeksiyon riski en az %50-60 oranında azalır ve bu durum hap kullanıldıkça devam eder. Bu etki muhtemelen doğum kontrol haplarının içerdiği progesteron hormonu türevi maddenin rahimağzı salgısını koyulaştırarak bakterilere karşı daha az geçirgen hale getirmesiyle ilgilidir.  Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda endometriyozis daha az sıklıkla görülür ve endometriyozis hastalığı olan kadınlarda belirtiler daha hafif seyreder.Hap kullanan kadınlarda kemik yoğunluğu daha yavaş azalır.

Yan Etkileri:
* Damar Tıkanıklığı Gelişme Riskinin Artması: Doğum kontrol haplarının en korkulan yan etkileri kanın pıhtılaşmaya eğilimini artırmaları nedeniyle damar tıkanıklığına yol açabilmeleridir. Bu yan etki günümüzde kullanılan düşük doz ilaçlar sayesinde çok ender görülür hale gelmiştir.
* Doğum Kontrol Hapları ve Kanser : Kadınların çoğu "kanser yapar" korkusuyla hap kullanmaktan çekinirler. Elimizdeki veriler doğum kontrol hapı kullanımının rahim iç tabakası ve yumurtalık kanseri ortaya çıkma riskini azalttığını göstermektedir. İstatistikler bir yıl gibi kısa süreli bir kullanımın bile rahim iç tabakası kanseri görülme sıklığını yarı yarıya azalttığını ve üç yıllık kullanımda bu koruyucu etkinin en üst seviyeye ulaştığını göstermektedir. Hap bırakıldıktan sonra koruyucu etki 20 yıl daha devam etmektedir. Yumurtalık kanseri gelişiminde çok fazla yumurtlamanın etkisi vardır. Doğum kontrol haplarının kullanımı, doğum süreci gibi yumurtlamayı engelleyen durumlar yumurtalık kanseri gelişimi olasılığını azaltırlar. Doğum kontrolü haplarının içindeki progesteron hormonu rahim içini incelttiği için kanser gelişme olasılığını azaltır. Meme kanseri konusunda veriler çelişmekle beraber, haplar kısa süreli kullanımda (5 yıl ve daha az) muhtemelen bu kanser türünün ortaya çıkma riski üzerinde etkisizdirler. Bu konudaki çalışmalar halen devam etmektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalardan çıkan en önemli sonuçlardan biri hap kullanımının meme dokusu içinde gelişmeye başlamış ancak belirti vermeyen kanser kitlesinin gelişimini hızlandırabilmesidir. Kar/zarar oranı karşılaştırıldığında hap kullanımından elde edilen kar çok düşük olasılıkla ortaya çıkan bu etkinin vereceği muhtemel zarardan çok daha fazladır.  Rahimağzı kanserleri üzerüne direkt bir etkisi olmamakla birlikte rahim ağzında yaptığı değişikler ile rahim ağzını HPV gibi rahim ağzı kanseri yapan viruslara karşı daha hassas hale getirir. Ancak düzenli smear testleri yaptıran kadınlar rahim ağzı kanserinden korunabilirler
* Bulantı ve Kusma : Hapların içeriğinde bulunan östrojen hormonu beyindeki bulantı merkezine direkt etkiyle bulantı ve bazen kusma şikayetinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Günümüzde kullanılan düşük doz haplarda bu yan etki de daha az görülmekte ve genellikle birkaç kutu bitiminde vücudun ilaca alışması sonrasında bulantı ortadan kalkmaktadır.
* Lekelenme tarzı ara kanamalar : Özellikle düşük dozlu doğum kontrol hapları ilk kullanım aylarında %10-30 kadında adet döngüsünün ilk günlerinde birkaç gün süren lekelenme tarzında ara kanamalara yol açabilir. İlacın koruyuculuğunu hiçbir şekilde azaltmayan bu durum genellikle birkaç period sonrası  düzelir.Hap kullanan kadınların ara kanama ortaya çıktığında durumu doktorlarına iletmeleri ve kanamanın başka bir nedene bağlı olmadığından emin olunması amacıyla jinekolojik muayeneden geçmeleri önemlidir.
* Adet kanamasının olmaması: Hapların içerdiği progesteron hormonu bazı kadınların adet görmekte zorlanmasına neden olabilir. Bu durumda hap kullanımına devam etmek ve kutular arası olağan 7 günlük arayı vermek uygun bir seçenek olabilir. Adet görememekten rahatsız olan kadınlar ilacı bıraktıktan belli bir süre sonra yeniden adet görmeye devam ederler. Bu yan etkinin ortaya çıkma olasılığı hap kullanım süresi arttıkça artar.
* Adet kanamasının azalması: Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda adet kanama gün ve toplam miktarının azalması hemen hemen bir kuraldır. Bu yan etkiyi olumsuz olarak değerlendirmek anlamsızdır. Kanamanın azalmasının nedeni "kanın içeride hapsolması" değil, kanayacak rahim iç tabakası gelişiminin hap kullananlarda daha az olmasıdır.
* Libido (cinsel istek) azalması: Doğum kontrol haplarının çok ender görülen bir yan etkisidir. Ortaya çıktığında ilacın kesilmesi önerilir.
* Kilo alımı: Doğum kontrol haplarının dozları düşürüldükten sonra bu yan etki de daha az görülür hale gelmiştir. Genellikle doğum kontrol hapları bir miktar vucudda ödem yapar ve bu durum kiloya yarım -1 kg olarak yansır ,ilacın direkt olarak kilo yapıcı etkisi yoktur ancak iştah açılabilir eğer bu durma eşlik edilirse  o zaman kilo alınabilir. Ancak ilaçlar genel olarak kilo yapmazlar.
* Memelerde hassasiyet ortaya çıkması: Bazı durumlarda doğum kontrol hapı kullanımı memelerde dolgunluk ve hassasiyet ortaya çıkmasına neden olabilir. Genellikle günlük hayatı etkilemeyecek kadar hafif seyreden bu yan etki düşük dozlu doğum kontrol haplarında oldukça ender olarak ortaya çıkmaktadır.  İlacı kestikten sonra ortadan kalkar.
* Yüz Cildinde Lekelenme Ortaya Çıkması: Düşük doz doğum kontrol haplarının çok ender görülen bir yan etkisidir. Ortaya çıktığında tedavi edilmesi zor olabilir ve ilk belirtiler görüldüğünde ilacın bırakılması faydalıdır.
* Sivilce (ve tüylenme) ortaya çıkması: Hapların içerdiği progesteron hormonu türevi maddenin erkeklik hormonu benzeri yan etkileri yüzde ve vücudun diğer hassas bölgelerinde sivilce ve ileri durumlarda tüylenme ortaya çıkmasına neden olabilir. Yeni jenerasyon doğum kontrol haplarının içerdiği progesteron hormonu türevi maddeler bu etkiden büyük oranda arındırılmış olduklarından modern haplarda bu yan etki çok ender olarak ortaya çıkar. Aksine sivilce ve tüylenme şikayeti olan kadınlarda yeni jenerasyon hapların bu şikayetleri azaltıcı etkileri olduğu bilinmektedir.
* Baş Ağrısı Ortaya Çıkması: Düşük doz doğum kontrol haplarının ender görülen bir yan etkisidir. Ortaya çıktığında mutlaka doktor haberdar edilmelidir. Ağrı kesicilere cevap vermeyen baş ağrısı ilacın hemen kesilmesini gerektirir.
* İlaç Bırakıldıktan Sonra Gebe Kalabilirliğin Gecikmesi: Doğum kontrol haplarının gebe kalabilirliği kalıcı olarak ortadan kaldırması teorik olarak mümkün değildir. Ancak hap kullanımı bırakıldıktan sonra yumurtlamanın devreye girmesi 3 aya kadar gecikebilir.
Doğum kontrol haplarının kullanılmasının sakıncalı olduğu durumlar:
Doğum kontrol hapları uygun kişilerde usulüne uygun kullanıldıklarında nispeten güvenli ilaçlardır. Genel olarak aşağıdaki durumların varlığında doğum kontrol haplarının kullanılması kesinlikle sakıncalıdır.

  • Gebelik şüphesi veya gebelik varlığı
  • Nedeni henüz belirlenmemiş adet dışı kanama
  • Tromboflebit (damar iltihabı) geçirmekte olmak veya daha önceden bu sorunu yaşamış olması
  • Vücudun herhangi bir organında damar tıkanıklığı sorunu yaşamakta olmak veya daha --önceden bu sorunu yaşamış olması
  • Yetmezlikle seyreden kronik karaciğer hastalığı sorunu olması
  • Meme kanseri şüphesi olması
  • İlaç içinde bulunan maddelere karşı allerjisi olması

Yukarıdaki maddeler dikkatlice gözden geçirildiğinde doğum kontrol haplarının en büyük risklerinin damarlar üzerinde olduğu görülebilir. Hapların içerdiği östrojen hormonu türevi madde damarların içinde akan kanın pıhtılaşma eğilimini artırır. Normal şartlarda bir yaralanma sonucunda kan kaybını önlemeye yönelik çalışan bu mekanizma gereğinden fazla çalıştığında hayati organlara kan götüren damarlardan birinin içinde bir pıhtı oluşmasına ve damarın tıkanmasına neden olabilir. Özellikle damar tıkanıklığı geliştirme açısından risk altında olan kadınlarda hap kullanımının pıhtılaşmayı artırıcı yöndeki eğilimi hayati sorunlar meydana gelmesine neden olabilir. Yukarıda ayrıca karaciğer sorunu olanların da hap kullanmaması gerektiği vurgulanmıştır. Östrojen hormonu karaciğer yoluyla vücuttan atılan bir maddedir ve karaciğer işlevleri yetersiz olan kadınlarda hormon vücuttan yeterince hızlı bir şekilde uzaklaştırılamadığından birikici etkiler oluşabilir. Östrojen hormonu meme dokusu üzerinde önemli etkilere sahiptir ve meme kanseri şüphesi durumunda kesin tanı konana kadar bu hormonun kullanılmaması son derece önemlidir.
Düşük ve kürtaj sonrası kullanım:
Doğum kontrol hapları düşük ve kürtajdan hemen sonra başlanabilir.
Doğum sonrası kullanım:
Anne sütünün miktarını azaltabileceklerinden doğum kontrol haplarının emzirme döneminde alınmaları uygun değildir. Emzirmeyi düşünmeyen annelerde ise doğumdan 6 hafta sonra kullanılmaya başlanabilir. Daha erken başlandığında damarsal sorun ortaya çıkma riski artabileceğinden lohusalık döneminde kullanılması önerilmez.

  • Doğum Kontrol İğneleri (Progestin Enjeksiyonları)
    Doğum kontrol iğneleri üçer aylık (Depo Provera®) ve birer aylık enjeksiyon (Mesigyna®) şeklinde uygulanmak üzere iki ayrı şekilde bulunur ve ülkemizde ikisi de mevcuttur.Bu iki yöntem de güvenilirlikleri doğum kontrol hapları ve tüplerin bağlanmasıyla karşılaştırılacak kadar yüksektir ve aynen doğum kontrol hapları kullanımında olduğu gibi geri dönüşümlü olan korunma yöntemleridir. Üç aylık iğneler onikişer haftalık aralıklarla, aylık iğneler ise dörder haftalık aralıklarla kalçadan veya koldan kas içine enjekte edilerek uygulanırlar. Hem üç aylık hem de aylık iğnelerde ilk uygulama doktor kontrolleri yapıldıktan ve iğne uygulanmasına bir sakınca olmadığı belirlendikten sonra adetin ilk 5 gününde gerçekleşir. Düşük veya kürtaj sonrasında ise ilk bir hafta içinde uygulanabilirler. Doğum sonrasında emzirmeyenlerde ilk üç hafta içinde, emzirenlerde ise ilk 3 ay içinde ilk enjeksiyon uygulanmış olmalıdır.
    Etki mekanizmaları: Üç aylık iğneler ovulasyon (yumurtlama) sürecini devre dışı bırakarak etki ederlerken, aylık iğnelerde ek olarak bulunan östrojen ovulasyonu devre dışı bırakmaya katkısı yanında düzenli olarak adet görülmesini sağlar.
    Yan etkileri:
    * Adet kanaması değişiklikleri: Üç aylık iğneler kadında belirgin adet kanaması değişikliklerine neden olurlar. Üç aylık iğnelerin bir enjeksiyonu sonrasında bile kadınların %50'sinde amenore (adetin tümüyle kesilmesi) gözlenirken, dört enjeksiyon sonrası kadınların yaklaşık %75'i adet görmez. Ancak bu değişikliklerin menopoza girildiğine işaret etmediğinin ve kalıcı olmadığının bilinmesi önemlidir."Adetten kesilme" görülmeyen kadınlarda üç aylık iğneler sıklıkla lekelenme tarzında ara kanamalara neden olurlar. Bu durum da geçicidir ve şikayetlerin belirgin olduğu durumlarda doktor tarafından ek östrojen takviyesi verilmesiyle arakanamalar düzeltilebilir.Üç aylık iğnelerin aksine aylık iğnelerde adet düzeni sıklıkla devam eder ve ortalama 28 günde bir adet kanaması görülür. Ancak aynen doğum kontrol haplarında olduğu gibi kullanımın ilk aylarında lekelenme tarzında ara kanamaları gözlenebilir.
    * Kilo değişiklikleri: Kilo alımının daha çok iştah artışına bağlı olduğu görülmektedir.
    Faydaları:
    Öncelikle her iki iğne de ovulasyonu (yumurtlamayı) devre dışı bırakması nedeniyle dismenore (sancılı adet görme), adet öncesi gerginlik, yumurtlama ağrısı gibi yumurtlamayla ilgili yakınmalarda tedavi edici özellikler göstermektedir. Yine endometriozis hastalığı olanlarda bu etki sayesinde hastalığa bağlı ağrıda gerileme gözlenir.Doğum kontrol iğnelerinin adet kanamasını azaltıcı ve hatta yok edici etkileri demir eksikliğine bağlı anemi (kansızlık) riskinin de belirgin şekilde azalmasını sağlar.Miyomları olan ve buna bağlı aşırı kanamaları olan kadınlarda üç aylık iğne uygulamaları kanamaların azalmasına ve böylece ameliyatla rahimin alınma zorunluluğunun ortadan kalkmasına önemli katkılarda bulunabilmektedirler.Doğum kontrol iğneleri yine yumurtlamayı devre dışı bırakmaları nedeniyle kadınlarda doğurganlık çağında sık görülen fonksiyonel (yumurtlama işlevinin yarıda kalmasından kaynaklanan) yumurtalık kistlerinin daha az görülmesini sağlarlar.Doğum kontrol iğneleri endometrium (rahim iç tabakası) ve yumurtalık kanserinden koruyucu etkiler gösterirler. Üç aylık iğnelerin meme kanseri riski üzerine bir etkisi yokken, aylık iğnelerde henüz devam etmekte olan çalışmalardan daha çok bu ilacın da meme kanseri riski üzerinde etkisinin olmadığı yönünde sonuçlar elde edilmektedir.Üç aylık iğnelerin doğum kontrol haplarının aksine kanın pıhtılaşma mekanizması üzerinde olumsuz etkisi olmadığı düşünülmektedir. Bu nedenle prospektüsünde farklı yazsa da üç aylık iğneler daha önceden damarsal bir hastalık geçirmiş olan ve bu nedenle doğum kontrol hapı kullanması sakıncalı olan kadınlarda da kullanılabilmektedir. Ancak aylık iğnelerin içinde östrojen bulunması ve östrojenin de kan pıhtılaşmasını artırıcı yöndeki muhtemel etkileri nedeniyle bu tür hastalarda kullanılması şu an için önerilmemektedir.
    Hangi durumlarda kullanılmazlar?
  • Gebelik şüphesi veya varlığı
  • Nedeni açıklanamayan vajinal kanama
  • Üç aylık iğnelerde memekanseri, aylık iğnelerde meme, endometrium ve diğer östrojene bağlı geliştiği düşünülen kanser türleri
  • Tüm ilaçlarda olduğu gibi ilacın içindeki etken maddeye ya da maddelere karşı allerji öyküsü
  • Aylık iğneler daha önce ya da şuanda damar tıkanıklığı ile seyreden hastalığı olanlarda (kalp krizi, "inme", derin ven trombozu gibi ve kronik karaciğer hastalığı olanlarda, ya da gebelikte veya doğum kontrol hapı kullanımında safra kanallarının tıkanmasına bağlı sarılık öyküsü olanlarda kullanılmazlar. Bu hastalıklar östrojene bağlı olarak geliştiğinden prospektüsünde farklı olarak belirtse de üç aylık iğneler bu durumlarda kullanılabilmektedirler.
    Üç aylık iğneler yine östrojen içermediklerinden emzirme döneminde kullanıldıklarında sütü azaltmaz, bileşimini etkilemezler. Üç aylık iğnelerin en uygun kullanım alanları emzirme döneminde olan, kalp-damar ve karaciğer hastalıkları nedeniyle östrojen içerikli aylık iğne veya doğum kontrol hapları kullanamayan ve östrojen kullanımının sakıncalı olabileceği diğer bazı hastalıkları olan kadınlardır. Yine adet görmemeyi bir avantaj olarak gören kadınlar içinde üç aylık iğneler oldukça uygundur. Aylık iğneler ise etki mekanizmaları ve yanetkileri olarak doğum kontrol haplarıyla oldukça benzeşen bir korunma yöntemi olmaları nedeniyle doğum kontrol hapı kullanımı açısından uygun bir aday olan, ancak günlük hap kullanımının verdiği sıkıntı ve unutma riski veya başka kişilere yakalanma korkusu nedeniyle doğum kontrol haplarını kullanmak istemeyen kadınlar için bir numaralı seçenek olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
  • Deri Altı İmplantlar
    Ciltaltı implantlar kol içine takılan ye yalnızca progesteron içeren korunma yöntemleridir. Hergün belli miktarda progesteron salgılayarak 5 yıl kadar korunma sağlarlar. Koruma yüzdesi öok yiksektir ancak diğer progesteron içeren yöntemler gibi adet kanamalrında düzensizlik, ödem,gerginlik,göğüslerde şişkinlik gibi bazı yan etkileri olabilir. Takılması küçük de olsa bazen lokal anestezi gerektirebilen cerrahi bir işlemdir. Ayrıca çıkartılması içimnde benzer bir cerrahi işlem yapılır. Genellikle sol üst kolun iç kısmına yerleştirilir.
  • Acil Kontrasepsiyon
    İki şekilde uygulanabilir: Yüksek dozlarda östrojen veya progesteron hormonu ("ertesi gün hapları") verilmesi ve spiral takılması. Uygulamanın ilişkiden sonraki ilk 72 saat içinde yapılması gerekir. Ülkemizde yanlız progesteron hormonu içeren haplar mevcuttur. Yüksek doz östrojen veya progesteron ve spiral (RİA) muhtemel bir gebelik için hazırlanmış rahim iç tabakasının niteliklerini bozarak etki ederler. Muhtemel bir implantasyonu (döllenen yumurta hücresinin rahim içine yerleşmesi) engelleyerek etki etmeleri de mümkündür. Koruyuculuk oranı ilk saatlerde uygulandığı anda çok yüksektir ancak süre arttıkça oran düşer ve 72 saat sonrasında koruyuculuğu oldukça düşer. Acil kontrasepsiyon çok özel durumlarda uygulanması gereken bir yöntemdir ve alışkanlık haline getirilmemelidir. Gerçekten istenmeyen ve oluşması durumunda sosyal ya da tıbbi problemler oluşturabilecek gebeliklerin önlenmesi için oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak koruyuculuğun %100 olmadığını bilmek gerekir. Kullanılan hormon yüksek bir doz olduğundan bulantı ve kusma yapma olasılığı daha yüksektir. Bunun dışında ilk günlerde lekelenme tarzında kanama yapabilir.

4. Rahim İçi Araçlar:

Rahim içi araç (RİA), veya halk arasında bilinen adıyla spiral polietilen (plastik) yapıya sahip, rahim içine sığacak büyüklükte tasarlanmış T şeklinde bir alettir. Plastik gövdenin etrafına bakır tel sarılıdır. Bazı RİA'larda bakır yerine progesteron hormonu eklenmiştir. RİA rahim içine yerleştirildiği andan itibaren burada yabancı bir madde olarak algılanır ve bölgede iltihabi bir reaksiyon oluşturur. Bu iltihabi reaksiyon rahim içine ulaşan spermlerin etkisiz hale gelmesini sağlar ve gebelik önlenir. Yumurtlama süreci devam eder.

RİA'nın koruyuculuğu takıldığı anda başlar ve çıkarıldığında kısa sürede biter. RİA'ların koruyuculuk oranı oldukça yüksektir. Çoğunun en az 5 yıl koruyuculuğu vardır.
Uygulama : RİA, adet kanaması esnasında rahimağzı hafifçe açılmış durumda olduğundan kanamanın ilk günlerinde takılır. Böylece takılma anındaki ağrı azalır ve uygulama kolaylaşır. Ayrıca gebe olma ihtimalinin düşük olduğu bir dönemdir. RİA düşükten, kürtajdan veya doğumdan hemen sonra da uygulanabilir.Ancak en uygun zaman adet kanamasının son günleridir.
Yan etkiler: RİA, takıldıktan sonraki ilk aylarda genital enfeksiyon görülme olasılığını yükseltir. Bu yöntem özellikle genital enfeksiyon geçirme açısından yüksek risk altında olan kadınlarda uygulanmamalıdır. Gebelik şüphesi RİA uygulanmasına kesin bir engel teşkil eder. Anormal uterin kanaması olan kadınlara kanama nedeni tesbit edilmeden ve tedavi edilmeden RIA takılmamalıdır Bakıra allerjik olduğu bilinen veya çok ender görülen bakır metabolizması bozukluğu (Wilson Hastalığı) olan kadınlar RİA kullanamazlar.

Daha önceden doğum yapmamış kadınlar dikkatli bir değerlendirme sonucunda rahatlıkla RİA kullanımına aday olabilirler. Bakırlı RİA'lar hemen tüm kadınlarda kanama miktarını ve gününü artırırlar. Adet döneminin daha ağrılı geçmesine neden olabilirler. Bu her iki durum da RİA kullanımın ilk aylarında nispeten sık görülür ve ağrı kesici ve iltihap giderici özelliğe sahip ilaçlarla giderilebilir. Bu ilaçların kullanılmasına rağmen şikayetlerde azalma olmaması doktor kontrolü gerektirir. Adet kanaması miktarının artması ve adet sancısının artması RİA'nın kadın tarafından çıkarttırılmak istenmesinin ana nedenidir. Bu olasılıkların RIA takılmadan önce hastayla konuşulup ayrıntılı bir şekilde anlatılması gerekir.RİA ipi doktor tarafından çok kısa kesildiğinde cinsel ilişki esnasında kadının eşinin penisinde batma hissi yaratabilir. Bu durumda RİA'nın ipinin daha da kısaltılması veya değiştirilmesi gerekebilir.
RİA takılması esnasında rahim delinmesi, RİA'nın rahim haricinde bir yere yerleştirilmesi, takılması esnasında rahimağzının zedelenmesi, işlem esnasında rahimağzının tutulup çekilmesine bağlı refleks bayılma gibi riskler ender de olsa görülebilir. Uzun dönemde ise RİA'ların kendiliğinden rahim dışında başka bir yere göç etmesi, ciddi enfeksiyonlara neden olarak Fallop tüplerinin tıkanmasına neden olması, genital bölgede abse oluşumuna neden olması mümkün olmakla beraber uygun koşullarda takılması durumunda bu yan etkiler oldukça ender görülür. RİA gebelikten korumada oldukça etkili bir yöntem olmasına rağmen her yöntemde olduğu gibi RİA kullanımı esnasında da gebelik oluşabilir. Bu nedenle RİA kullanan kadınların adet gecikmesi olduğunda bu olasılığı düşünmeleri ve doktora başvurmaları önemlidir. RİA kullanımı esnasında gebelik oluştuğunda öncelikle jinekolojik muayeneyle dış gebelik olasılığı ekarte edilir. Normal rahim içi bir gebelik saptandığında yaklaşım gebeliğin devam etmesinin arzu edilip edilmediğine göre değişir: İstenmeyen bir gebelik söz konusu olduğunda aynı seansta RİA çıkarılır ve tahliye uygulanır.Gebelik devam ettirilmek istendiğinde rahim içinde kalmaya devam eden RİA gebelik seyrinde enfeksiyon gelişimine neden olabileceğinden, düşük ve erken doğum riskini artırdığından çıkarılması önerilir. Gebelik süresince rahim içinde kalmaya devam eden RİA gebeliğin %50 düşükle sonuçlanmasına neden olur. Erken doğum riski ise yaklaşık dört kat artar. Ancak devam eden gebelikte RIA nın çıkarılması esnasında mevcut gebeliğinde zarar görebileceği akılda tutulmalıdır.

Çıkarılması: RİA herhangi bir nedenle çıkarılmak istendiğinde jinekolojik muayene esnasında rahimağzından dışarı sarkan iplerinden tutulup çekilerek çıkarılır. Adet kanaması sırasında yapılması rahim ağzı bir miktar açık olduğundan işlemin Ağrısız olmasını sağlarİstenirse aynı seansda çıkarılıp bir yenisiyle değiştirilebilir. Gebe kalabilirlik RİA çıkarıldıktan hemen sonra başlar.

Hormonlu RIA
Progesteron hormonu içeren RİA'lar son yıllarda ülkemizde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu RİA'ların bakırlı olanlardan en önemli farkı, bakırlı RİA'ların aksine kanama miktarını ve adet sancısını azaltmalarıdır ve bazı durumlarda yalnızca bu özelliklerinden faydalanmak için takılırlar. Hormonlu RİA'lar spermler üzerine olan etkilerine ek olarak folikül gelişimi ve yumurtlama sürecini de kısmen engellerler. Rahimağzı tıkacı hormon etkisiyle kalınlaştığından buradan rahim içine sperm ve bakterilerin girişini engellerler. Bu son etki pelvik enfeksiyon gelişme riskini de azaltır. Gebelikten korunma yanında hormonlu RİA'lar bazen uzun süreli progesteron tedavisi gereken durumlarda (rahim iç tabakasının tedavi gerektirecek kadar kalınlaşmış olması gibi) da kullanılabilirler.

5. Sterilizasyon Yöntemleri:

  • Tüplerin Bağlanması
    Tüplerin bağlanması yöntemi bir sterilizasyon yöntemidir . Bu yöntemle fallop tüplerinin geçirgenliği cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak bozulur.  Tüpler yakma, bağlama ya da tüplerin etrafına halka takılması suretiyle bozulduğunda yumurta hücresi ile sperm hiçbir şekilde karşılaşamadığından gebelik oluşmaz. En sık uygulama şekli genel anestezi altında, ameliyathenede  laparoskopi yöntemiyle tüplerin yakılması şeklindedir.  Hastalar aynı  gün hastaneden çıkıp evlerine gidebilirler. Koruyuculuğu çok yüksek bir yöntemdir ( yaklaşık % 100 ) ve tek bir uygulamayla kalıcı korunma sağlar. Çok nadirten kanalın rekanalize olması nedeniyle gebelikler oluşabilir. Hayat şartlarındaki değişiklik nedeniyle yeniden çocuk sahibi olmak istediğinde tekrar operasyon gerektirir. Tüplerin geçirgenliğinin tekrar sağlanmaya çalışıldığı bu operasyonlar başarı şansları düşük ve maliyetleri yüksek operasyonlardır. Alternatif olarak Tüp Bebek (IVF) uygulaması daha mantıklı bir çözüm olabilir.
  • Vazektomi
    Erkekte sperm hücrelerinin testislerden depolandıkları bölgelere geçişinin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak kapatılması işlemidir. Bu işlem sonrasında ejakülasyon esnasında boşalan sıvının dış görünüşünde hiç bir değişiklik olmaz, ancak sıvıda sperm hücreleri olmadığından (Azospermi) gebelik oluşmaz. Bu yöntemle sperm "kanallarında" ciddi hasar oluştuğundan tüplerin eski haline getirilmesi çok zordur. Koruyuculuk oranı %100'e yakın olmakla beraber uygulanan yöntem ve bazı bireysel özellikler nedeniyle çok nadiren gebelik oluşabilir (<%1). Koruyuculuğu hemen başlamaz. Operasyon öncesinde depolanan spermlerin atılması için genellikle 15-20 kez ejakülasyon (boşalma) gerekir. Koruyuculuğun başladığını anlayabilmek için bir kaç kez spermiogram (sperm sayımı) yapılarak azospermi (sperm sayısının sıfır olması) durumu gözlenmelidir . Lokal anestezi altında uygulanabilen 15-20 dk lık emniyetli cerrahi bir yöntemdir, hastanede kalmayı gerektirmez ve tek bir uygulamayla kalıcı kontrasepsiyon sağlar. Yaşam şartlarındaki değişiklik nedeniyle yeniden çocuk sahibi olmak istediğinde tekrar operasyon gerektirir. Bu operasyonlar maliyeti yüksek ve başarı şansları düşük operasyonlardır. Bu durumun akılda tutulup yaptırmadan önce kesin karar vermiş olmak gerekir